Beslenme Çantası, İstanbul Hatırası Fotoğraf Merkezi tarafından düzenlenen moderatörlüğü Altan Bal ın yaptığı, içinden fotoğraf geçen bir oyundur.
Üç günde bir (şimdilik) eklenen görsellere aklınızdan geçenleri yazabileceğiniz, ödüllü bir oyundur.
Gözü gönlü açık herkes oynayabilir!
Gençliğin en güzel yanı: insanın dilediği yerde, kimseleri umursamadan dilediği gibi davranabilmesi. Gençliğin en çelişkili yanı: insanın bir taraftan herkes gibi olmamaya çalışırken, bir taraftan benzerlerini araması, benzerlerinle bir arada olmaya çalışması. Gençliğin en hüzünlü yanı: güzelliğinin farkına bile varamadan geçip gitmesi. Daha yürünecek çok yol var derken, yaşamın ağır ve sıkıcı sorumlulukları, zorunlulukları bir "kara gölge" gibi çöküverir ya insanın sırtına...
Canti evet! herşey sonuna kadar canti'de, keşke şu gençlik rüzgarı bu kadar hızlı esmese, ve herşey bu kadar hızlı bizden geçmese, ve saçları beyaza, yaşları siyaha bu kadar hızlı bezemese,,, Rüzgarı durdurmalı arada, fotoğraf çeker gibi. Ama sadece rüzgarı daha iyi içebilmek için.
Ömrün öğle vakti, güneş en tepesinde zamanın. Hani şöyle bir dursak, gölgemiz ayaklarımızın altında eziliyor. Umarsızız, ummadığımızdan değil, umursamadığımızdan. Ellerimiz, saçlarımızın durmak bilmeyen gezgini.Genciz o vakit, ne kadar vaktimiz varsa daha batıya varmaya, o kadar genciz. Biliriz sonra, hep daha sonra, tuttuğumuz dikiz aynasında görürüz, yanından geçip gittiğimiz ne varsa...
ayna ayna söyle bana göster yüzümü en karanlığa gölgem şimdi bir siyah gibi saçlarımdaki jöle misali janti miyim değil miyim yoksa ben bir köle miyim ellerim ve deri ceketim hazır mıyız aldanmaya yürüyenler yürüsünler bizden bi'şey beklesinler yerlerdeki tüm çizgiler ak mı kara mı söylesinler ayna ayna söyle bize belki son söz niyetine travolta gelse şimdi değer mi bu briyantine
Eskiden olsaydı, "şu özentilere bak, kendilerinden kaçan maskeliler.." diyebilirken, şimdi.. Şimdi "kendilerine yer açan insanlar, ortak noktalarda buluşanlar" olarak görüyorum. Tuhaf :) Mutlu görünüyorlarsa gerçekten, onlar adına sevinmek geliyor içimden. Ne kadar üzgün olsam da bazen, inanıyorum ki mutluluk da bulaşıcıdır, paylaşıldıkça çoğalır. Mutlu yüzler görmektir insana umut veren. Demektir ki ben de mutlu olacağım yakında..
farklı olmaya çalışsalar da yine de birbirinin aynısı adamlar. gözlerinde güneş gözlügü saçları iyice taranmış, fotografın görünmeyen yerinde motosiklet bekliyor olmalı onları. ve tabii ki onlar kadar havalı kızlara gideceklerdir.
hayatın öncelikleri ne kadar farklı ve çeşitli insan için... dünyayı verseler 1 dakika duramam bu katı ve yapışık saçlarla, ama bir de onlara sor, ayna ayna hadi söyle bana diye başlayacaklar hikayeye... üstelik o bir "black shadow". bazı insanlar için yaşam tatmini bu kadar kolay, bir imajın içine sığıvermek; hepsi bu...
ya imajlara, görüntülere, ezberlere sığamayanlar... onların seçimi vizörün önünde değil de arkasında olmaksa eğer, sığamayışın hikayesini yazmaksa, çok geç... bugün vizörün arkasındaki de en az önündeki kadar nesneleşti.
Amerikan güreşçilerinin tıpkı bu arkadaşımızın sırtında yazan gibi yaman lakaplar ve ona uygun karakterler edinmesi adettendir. Kimisi simli süslü bir kıyafetle sözümona bir Arap şeyhi olur, kamuflaj renklerinde bir taytla ringe çıkan sözümona kahraman Amerikan askeriyle dövüşür. Ringde dehşet saçar, hazırlanırken mesaisini kostüm provası ve saç boyasına harcar. Yaman olmak kolay iş değil kısacası, kozmetik yardım olmadan.
ve bıraktı ona vadedilen ölü gerçeği ve sordu avuçlarında kavrayıp sırından başka herşeyi göstermesini istediği varlığa. o gerçekten var mıydı ve varsaydığı kendisi miydi? olduğu ve hissettiği gibi. iliklerimize işlemiş gerçek de gerçekte olduğumuzdan çok olmak istediklerimizin toplamıydı aslında. ve olabildiğince kendi gibiyse kapının dışında ayak altında bir paspas olmanın, kartvizitsiz olmanın, tutuksuz yargılanmanın ne önemi vardı ki. kaybedeceğimizi bile bile haz aldığımız elim sende oyunu değil miydi dünya? yahut yere çakılacağını bilen kamikaze pilotu gibi? sorular ve cevaplarına ne gerek vardı ki hem. deniz nedir diye sorulan balığın ne bileyim cevabı gibi değil miydi dünya?
Beni sana benzetiyorlar, seni de ona! Onu bana benzitiyorlarsa demek ki sen de bana benziyorsun...Siz de benziyorsanız eğer birbirinize, kim bu aynadaki benzersiz adam?
kimliklerimizi sembollere, alışkanlıklara, beğenilere yüklüyoruz. bunları geçmişle harmanlayıp ritüel törenlerle kollektifleştirerek topluluk oluyoruz. bu kollektif hale gelme aşamasında, topluluğun inşası sırasında rol aldığımız, sembolleşen, tek tek insanları birbirine bağlayan, benzeten modellerimiz var. hepimiz bu modellere benzediğimizde kendimizi daha güvende mi hissediyoruz acaba? bu güveni hala onlar gibi olup olmadığımızı aynaya bakıp kontrol ederek tazelemeyi de ihmal etmiyoruz. fakat yolun karşı tarafında modele benzemeyen birisi belki bize doğru: "erkekseniz teker teker gelin" diye bağırıyordur.
Önce kendimizi sevmeliyiz. Hayatı sevmek için işe burdan başlamak lazım. Elimizde bir ayna tutabiliyorsak, elimiz olduğu için sevinmeliyiz. Ayna da kendimize gülümseyebiliyorsak, gören gözlere sahip olduğumuz için bir kez daha mutlu olmalıyız. Gençliğin güzelliği, gençliğin heyecanı başka hadi vakit geçmeden önce aynalara sonra hayata bir gülücük daha.
Bir gün insan gölgesi ile karşılaşmış…Birbirlerine bakmış ,bakakalmışlar.Aynı ama farklıymışlar….”Nasılmış, nasılmış” Konuşmuşlar… Biri demiş ben öyle bir yerden geliyorum ki tarifsiz,anlatılmaz,çok acı gördüm çok..Diğeri demiş ki sen ne yaşadıysan ben de aynını yaşadım, savaşlar gördüm, ölümler, işkenceler… Sonra bir olmuşlar. Acıları da kocaman olmuş… Tüm dünyayı sarmış … Aynada kendini görememiş insan… Yok olmuş kendinde, sonra da zamanda…
Poz kesiyor aynasına bakarken bile. Argoda kısaca 'havalar 1500' denir. Tam da yeridir... Sırtında yazıyor yaşamdaki duruşu; aşikâr... 'Kara Gölge' diyor kendine. 'Bela' gibi görünmek istiyor, 'hanımevlâdı' olmak onun kalemi değil...
Cevap vermiyor kendinden, geçmişim. Kendimden geçmişim... Sövdükçe yaşanmamışlıklara, iğreti bu yaşayan fotoğraflar bana. Bizim sokakların yeryüzünde kocaman oyukları vardı ve sağanak gibi fışkırırdı arabesk. Soluduğumuz kokular bozuk insan kıvamındaydı. Briyantini tanıdığımızda ise tüy kalmamıştı mahalle aralarımızda.
Birzamanlar idealleriyle var olmaya çalıştı gençlik. Buradakilerse imajlarıyla varlıklarını haykırıyorlar dünyaya! Çok değil birkaç yıl sonra, varolma çabalarının yerini varlıklı olma telaşı alacak. Ozaman da bu gençlerin yerinde başka imajlar oturuyor olacak?!...
Gençliğin en güzel yanı: insanın dilediği yerde, kimseleri umursamadan dilediği gibi davranabilmesi.
ReplyDeleteGençliğin en çelişkili yanı: insanın bir taraftan herkes gibi olmamaya çalışırken, bir taraftan benzerlerini araması, benzerlerinle bir arada olmaya çalışması.
Gençliğin en hüzünlü yanı: güzelliğinin farkına bile varamadan geçip gitmesi. Daha yürünecek çok yol var derken, yaşamın ağır ve sıkıcı sorumlulukları, zorunlulukları bir "kara gölge" gibi çöküverir ya insanın sırtına...
"bana lükslerimi verin, temel gereksinimlerim olmadan da yaşarım." oscar wilde
ReplyDeleteElvis Presley. Briyantin. Grease&John Travolta.
ReplyDeleteCanti evet! herşey sonuna kadar canti'de,
ReplyDeletekeşke şu gençlik rüzgarı bu kadar hızlı esmese, ve herşey bu kadar hızlı bizden geçmese,
ve saçları beyaza, yaşları siyaha bu kadar hızlı bezemese,,,
Rüzgarı durdurmalı arada, fotoğraf çeker gibi.
Ama sadece rüzgarı daha iyi içebilmek için.
ııyyykkkk, dönüp okudum da,
neyse oyun oyundur :)
Ömrün öğle vakti, güneş en tepesinde zamanın. Hani şöyle bir dursak, gölgemiz ayaklarımızın altında eziliyor. Umarsızız, ummadığımızdan değil, umursamadığımızdan. Ellerimiz, saçlarımızın durmak bilmeyen gezgini.Genciz o vakit, ne kadar vaktimiz varsa daha batıya varmaya, o kadar genciz.
ReplyDeleteBiliriz sonra, hep daha sonra, tuttuğumuz dikiz aynasında görürüz, yanından geçip gittiğimiz ne varsa...
ayna ayna söyle bana
ReplyDeletegöster yüzümü en karanlığa
gölgem şimdi bir siyah gibi
saçlarımdaki jöle misali
janti miyim değil miyim
yoksa ben bir köle miyim
ellerim ve deri ceketim
hazır mıyız aldanmaya
yürüyenler yürüsünler
bizden bi'şey beklesinler
yerlerdeki tüm çizgiler
ak mı kara mı söylesinler
ayna ayna söyle bize
belki son söz niyetine
travolta gelse şimdi
değer mi bu briyantine
Deli Kadir tarak kullanırdı... Briyantin bulamayanların limon sürdüğü dönemlerde...
ReplyDeleteayna ayna söyle bana benden daha yakışıklısı var mı bu dünyada!!!
ReplyDeleteEskiden olsaydı, "şu özentilere bak, kendilerinden kaçan maskeliler.." diyebilirken, şimdi.. Şimdi "kendilerine yer açan insanlar, ortak noktalarda buluşanlar" olarak görüyorum. Tuhaf :) Mutlu görünüyorlarsa gerçekten, onlar adına sevinmek geliyor içimden. Ne kadar üzgün olsam da bazen, inanıyorum ki mutluluk da bulaşıcıdır, paylaşıldıkça çoğalır. Mutlu yüzler görmektir insana umut veren. Demektir ki ben de mutlu olacağım yakında..
ReplyDeleteHani insan sosyal bir hayvandır gibi tanımlamalar yapılır ya...Al bendende bir tane
ReplyDeleteİnsan aynaya bakan hayvandır.
ilgisizliğini başkasına ilgi diye öne süren....acaba ilgisini kendisine ne diye sunar....demiş Özdemir Asaf
ReplyDeleteKavanozları, şişeleri var modern dünyanın.
ReplyDeleteİtiş kakış değil üstelik, kendi isteğinle tıkar seni içine.
Sıkıca kapatır sonra ve rafa dizer sıra sıra...
farklı olmaya çalışsalar da yine de birbirinin aynısı adamlar. gözlerinde güneş gözlügü saçları iyice taranmış, fotografın görünmeyen yerinde motosiklet bekliyor olmalı onları. ve tabii ki onlar kadar havalı kızlara gideceklerdir.
ReplyDeletehayatın öncelikleri ne kadar farklı ve çeşitli insan için... dünyayı verseler 1 dakika duramam bu katı ve yapışık saçlarla, ama bir de onlara sor, ayna ayna hadi söyle bana diye başlayacaklar hikayeye... üstelik o bir "black shadow".
ReplyDeletebazı insanlar için yaşam tatmini bu kadar kolay, bir imajın içine sığıvermek; hepsi bu...
ya imajlara, görüntülere, ezberlere sığamayanlar... onların seçimi vizörün önünde değil de arkasında olmaksa eğer, sığamayışın hikayesini yazmaksa, çok geç... bugün vizörün arkasındaki de en az önündeki kadar nesneleşti.
çünkü; hani derler ya; nerde çokluk orada .....
sana baktığımda gördüğüm ben
ReplyDeletebana baktığında gördüğün sen
ne sen varsın ne de ben
hepimiz birer siyah gölgeyiz
ters ışıkta birbirimizin üstüne düşen
Mavi boncuk takta gel..
ReplyDeleteGören maşallah desin..
Özlem dolu kalbimde sevmek kadar güzelsin..
Amerikan güreşçilerinin tıpkı bu arkadaşımızın sırtında yazan gibi yaman lakaplar ve ona uygun karakterler edinmesi adettendir. Kimisi simli süslü bir kıyafetle sözümona bir Arap şeyhi olur, kamuflaj renklerinde bir taytla ringe çıkan sözümona kahraman Amerikan askeriyle dövüşür. Ringde dehşet saçar, hazırlanırken mesaisini kostüm provası ve saç boyasına harcar. Yaman olmak kolay iş değil kısacası, kozmetik yardım olmadan.
ReplyDeletekamerasız bir film seti, daha gerçekçi sanki!
ReplyDeletePret-a-Porter
ReplyDelete'Hazır giyim' bir yürek göğüs boşluğunda. Gölgesi yok. Olsun varsın, marketten uydurmuş birini kalıbına. Kantara koydum ruhunu, milim titremedi. Leyla desen, ‘Fuzuli’ işlere ayıracak vakit yok. 'Nergis' diyor adına; ama nerden bulacaksın asfaltın ortasında şöyle gönle uygun boğulacak bir vaha…
ve bıraktı ona vadedilen ölü gerçeği ve sordu avuçlarında kavrayıp sırından başka herşeyi göstermesini istediği varlığa. o gerçekten var mıydı ve varsaydığı kendisi miydi? olduğu ve hissettiği gibi. iliklerimize işlemiş gerçek de gerçekte olduğumuzdan çok olmak istediklerimizin toplamıydı aslında. ve olabildiğince kendi gibiyse kapının dışında ayak altında bir paspas olmanın, kartvizitsiz olmanın, tutuksuz yargılanmanın ne önemi vardı ki. kaybedeceğimizi bile bile haz aldığımız elim sende oyunu değil miydi dünya? yahut yere çakılacağını bilen kamikaze pilotu gibi? sorular ve cevaplarına ne gerek vardı ki hem. deniz nedir diye sorulan balığın ne bileyim cevabı gibi değil miydi dünya?
ReplyDeleteistiklal caddesindekilerin saçları bunlara beş basar... Zaten yaşam saçla başla uğraşmaksa kel kalınca ne yapacaklar merak ediyorum doğrusu:)
ReplyDeleteBeni sana benzetiyorlar, seni de ona! Onu bana benzitiyorlarsa demek ki sen de bana benziyorsun...Siz de benziyorsanız eğer birbirinize, kim bu aynadaki benzersiz adam?
ReplyDeletemarjinal yaşamaya çalışmak.. sonuş hep aynı.. iki öz var.. biri aşkın diğeri içkin..
ReplyDeletekimliklerimizi sembollere, alışkanlıklara, beğenilere yüklüyoruz. bunları geçmişle harmanlayıp ritüel törenlerle kollektifleştirerek topluluk oluyoruz. bu kollektif hale gelme aşamasında, topluluğun inşası sırasında rol aldığımız, sembolleşen, tek tek insanları birbirine bağlayan, benzeten modellerimiz var. hepimiz bu modellere benzediğimizde kendimizi daha güvende mi hissediyoruz acaba? bu güveni hala onlar gibi olup olmadığımızı aynaya bakıp kontrol ederek tazelemeyi de ihmal etmiyoruz. fakat yolun karşı tarafında modele benzemeyen birisi belki bize doğru: "erkekseniz teker teker gelin" diye bağırıyordur.
ReplyDeleteÖnce kendimizi sevmeliyiz. Hayatı sevmek için işe burdan başlamak lazım. Elimizde bir ayna tutabiliyorsak, elimiz olduğu için sevinmeliyiz. Ayna da kendimize gülümseyebiliyorsak, gören gözlere sahip olduğumuz için bir kez daha mutlu olmalıyız. Gençliğin güzelliği, gençliğin heyecanı başka hadi vakit geçmeden önce aynalara sonra hayata bir gülücük daha.
ReplyDelete-reziller gibi içtik güpe gündüz
ReplyDeletedeliler gibi didinip durduk bir köşede
işsiz,güçsüz
ipsiz,sapsız
ıpkın,bıkkın
zehir,sıkkım
Bir gün insan gölgesi ile karşılaşmış…Birbirlerine bakmış ,bakakalmışlar.Aynı ama farklıymışlar….”Nasılmış, nasılmış”
ReplyDeleteKonuşmuşlar…
Biri demiş ben öyle bir yerden geliyorum ki tarifsiz,anlatılmaz,çok acı gördüm çok..Diğeri demiş ki sen ne yaşadıysan ben de aynını yaşadım, savaşlar gördüm, ölümler, işkenceler…
Sonra bir olmuşlar.
Acıları da kocaman olmuş…
Tüm dünyayı sarmış …
Aynada kendini görememiş insan…
Yok olmuş kendinde, sonra da zamanda…
Poz kesiyor aynasına bakarken bile. Argoda kısaca 'havalar 1500' denir. Tam da yeridir... Sırtında yazıyor yaşamdaki duruşu; aşikâr... 'Kara Gölge' diyor kendine. 'Bela' gibi görünmek istiyor, 'hanımevlâdı' olmak onun kalemi değil...
ReplyDeleteCevap vermiyor kendinden, geçmişim. Kendimden geçmişim... Sövdükçe yaşanmamışlıklara, iğreti bu yaşayan fotoğraflar bana. Bizim sokakların yeryüzünde kocaman oyukları vardı ve sağanak gibi fışkırırdı arabesk. Soluduğumuz kokular bozuk insan kıvamındaydı. Briyantini tanıdığımızda ise tüy kalmamıştı mahalle aralarımızda.
ReplyDeleteBirzamanlar idealleriyle var olmaya çalıştı gençlik. Buradakilerse imajlarıyla varlıklarını haykırıyorlar dünyaya! Çok değil birkaç yıl sonra, varolma çabalarının yerini varlıklı olma telaşı alacak. Ozaman da bu gençlerin yerinde başka imajlar oturuyor olacak?!...
ReplyDeleteaynada aradığı kimlik sırtında yazan yazıdaki gibi siyah bir gölge mi aslında sadece?
ReplyDeletetoplum içinde, farklılaşmanın yeni adresi değişik ol yeter.
ReplyDeleteModern dünya hiçbir şey
ReplyDeleteKök salamıyor sana
herkes kendini aramakta
kendi boşluğunda...
aynaya bak bu gün
kabuğunu soy yüzünün
bir kere düşün
neresindesin çocukluğunun..
elvis dinlemekten mütevellit, kralın çekik gözlü soytarılarıydılar ve bir gün kral öldü, yaşasın kral!
ReplyDelete"var olmanın dayanılmaz hafifliği"
ReplyDeletedaha çok söz için ıkınmak abartılı saptamalara salabilir bünyeyi.
Hayat şov, sokak fuayedir. Oyunda isen şayet kesilen bilet sayısı kadarsın.
ReplyDelete