18 March 2010
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
İstanbul Hatırası Fotoğraf Merkezi Ekibinden, içinden fotoğraf geçen, ödüllü görsel ve yazınsal bir oyun.
Üç günde bir eklenecek yeni görsellerden haberdar olmak için Beslenmecantasi grubuna kayıt ol |
Sıradan olanı nadir hale getirir. Nadir olanı da çoğaltarak sıradanlaştırır. Bu yüzden herkes ona bakar...
ReplyDeleteFotoğraf makinesinden bahsediyorum tabiki...Sen ne zannettin ki!
mekan, olay, özneler, eylemler.. sanki yanlışlıkla biraraya gelmişler hissi yarattı bende ki geri planda kafalarını başka tarafa çevirmiş insanların neye baktıklarını merak etmemem bundan olsa gerek.
ReplyDeleteevet, fotoğraf çekiyorum. ölümsüz anları ölümsüz kılmak gibi bir hastalığa yakalandım.
ReplyDeletedöne-dolaşa bir fısıldayış gibi.. bakıyor yoksa görüyor muyum..? hem görüyorum hem bakıyorum.. peki neyi görüyorum neye bakıyorum..? işte onu bilmek istemiyorum..ama fotoğrafını da çekmekten alıkoyamıyorum kendimi..
ReplyDeleteUzakdoğulu çekikgözlüler bir fuar alanında yeni bir teknolojik buluşu inceliyormuşçasına ciddi, meraklı, kuşkucu... Oysa buradaki manzara bana 80'lerin sonu 90'ların başında Kumkapı ve Tarabya'daki restoranların şipşakçılarının çektiği, bakışlarınsa masanın üzerine çıkan dansözlere yöneldiği fotoğrafları anımsattı...
ReplyDeletePorn ve Pop Corn... 3 tiyatro birden... kurbağadan kral olmaz...
ReplyDeletebende o karede olsam herhalde kadının sanatına bakardım , bedenine değil kesinlikle......!
ReplyDeletebazı anları hafızana yazmak istersin bakakalırsın.. senin farkedemediğin başka bir gerçekçiliği yakalayanlar ise o anı geleceğe taşımak isterler. paylaşmakla paylaşmamak arasındaki fark gibi
ReplyDeleteSanat'a giriş :))) En harika tasarımlardan biri ;) Hayran kalmamak elde değil :D
ReplyDeleteAdaletin Bu Mu DÜNYA ?
ReplyDeleteŞşşşştttttt !
Sessiz olun !
İşimiz çok ciddi !
Deklanşörün sesini işitin !
Çarklılar dönmeye başlasın !
Adalet makinesi Adalet dağıtıyor !!!
Doğadaki en "güçlü" çekim merkezi kadındır..Bu yüzdendir ki yıllardan beri büyük tartışmalara konu olan "eşitlik" bahsi koca bir yalandır.Kapitalizmin uzantısı olarak dayatılan bu fikrin asıl amacı cinslerin aynı olması isteğidir. Dünyayı ayakta tutan ise eşitlik değil çeşitliktir. İki faklı yaratılışın kendi dışındaki dünya ile bağlantısı da en basit hallerinden biriyle bu karede yeralmıştır.
ReplyDeleteSusan Sontag şöyle der: “Fotoğrafçı hem yağmalar hem de korur. Hem suçlar hem de ilahlaştırır.”
ReplyDeleteBelki de her şey denklanşöre bastığım kısacık bir an bile olsa kendimi Tanrı gibi hissetmek isteyişimdendir.
Ve Tanrı Kadını yarattı...
insanoglunun evrendeki nasil oluyor da en salak canli olabiliyor sorunsali oldum olasi kafami kurcaliyor, ama hala bir sonuca ulasamadim.
ReplyDeleteİzin isteme gereği duymadı bile.kimin o anı dondurmaya ait bir makinası olsa basıcaktı don düğmesine.
ReplyDeleteherkesin derdiydi;
-Nasıl baksam tadına
Dikkatini çekti, filmine girdi
konuya kendini vermiş adamlar
Red light street manzaraları...
ReplyDeleteİşte en ilkel tarafımız ve bunun ticarete dökülmüş şekli! Eski çağlardan bu yana doğal olan tabu haline gelmiş, tabular örtülerin altına gizlenmiş, örtüsünü kaldıranda parayı hak eder olmuş. Hiçbiri kader kurbanı değil. Alanda satanda memnun halinden.
Ama evet ilginç olan herzaman mı bir çekik gözlü vardır böyle yerlerde????
Öğrenmeli bazı şeyleri ama öğretene kıyarcasına olmamalı ! Çekmeli dilediği fotoğrafları ama odak noktasını iyi ayarlamalı ve vermeli dilediği pozu ancak sonra pişman olmamalı...
ReplyDeleteAltı üstü senin kaburga kemiğin, niye bu kadar ilgini çekiyor? "Değişik" bir şey peşindesin anladık. Ama "yasak elma"dan bu yana pek de bir şey değişmedi. Haaa, incir yaprağı biraz deforme oldu, hepsi o.
ReplyDeletesahnede olması mı farklı kılan, fotograflamaya değen. ya da ne farklı var hergün yatağında gördüğünden. ne anlamı var bu kadar basit bişeyi yüceltmenin, ya da yüce bir varlığı basitleştirmenin. yüceltilen de yücelten de basitleştiren de basitleşen de sen olduktan sonra...
ReplyDeleteben herşeyi biliyorum bakışları, bununla da yetinmeyip bir de üstüne bildiğini bildirme ataklığı sadece görünün yüzü...
ReplyDeletebiricik olanı anlamsız bir çabayla arayan insan, kurtulmak istediğine çaresizce koşarken bulur kendini ve farkeder ansızın;
neyi ortaya koyduğunun bir anlamı kalır mı, ortaya koyduğu 'kendi' olunca...
Zaman zaman karşıma çıkan klişe bir deyiş var; “insanda güzel olan yüzdür, yüzde güzel olan gözdür; ama insanı insan yapan ağızdan çıkan sözdür.” madem klişelerden açılmış söz, kafiyeyi de bozmadan şöyle çeşitleyebiliriz: “...; bir gözü diğerlerinden ayıran, bakmayı seçtiği özdür."
ReplyDeleteNew York Seks Müzesi'nin porno tarihi galerisi var, sinemanın icadından bu yana porno videolarının sergilendiği. Hani 20'lerin 30'ların antika videoları neyse: ama sıra 80'lerin, 90'ların, günümüzün videolarına gelince kendimi ayan beyan kamusal alanda porno seyrederken buldum. Baktım, herkesin suratında tipik müzegezer bakışı ve entelektüel çıkarsama sürecinin alameti hafif çatık kaşlar; bir videodan diğerine ölçülü bir ilgiyle ilerliyorlar. Ben de öyle yaptım. Ey bağlam, sen nelere kadirsin!
ReplyDeletegittim, gördüm, çektim, çektim, geldim.
ReplyDeleteThis comment has been removed by the author.
ReplyDeleteNe zamana kadar gerçeğinden kaçar sahtelikler? Zaman, hangi çıkmaz sokakta karşılar onları, bilinmez. As'lolan sıyrılabilmekse bu yalan kılıfından, kurtulabilmekse eğer, neden utanır insan kendi çıplaklığından?
ReplyDeleteÖyle birden bire, öyle gerçek, öyle cesur batınca gerçeğin kıymığı gözüne, alçak bir tavana vurursun başını işte öyle !..
Bir an için fotoğraftaki genç bedeni değiştirebildiğinizi düşünün ve yerine yaşlı bir bedeni koyduğunuzu. Bakışlarda o anki değişimin de fotoğrafını görmek isterdim. "Kral Solomon'un Bunalımı" adında sevdiğim bir kitabı var Emile Ajar'ın, işte o ikinci fotoğrafa dair önemli şeyler söyler. Çok incelikli ve yürekli kitaptır, denk gelirseniz okumanızı tavsiye ederim.
ReplyDeleteO adamlarının ne halt ettiklerini anlayamadım.
ReplyDeleteKadavra'da apaçık bir açık artırım sanki,
Bir taraftan, sersemlerin igfal eden, yalancıktan ciddi bakışları!
Bir taraftan, bütünün hisleri konusunda ipucu vermeyen organlar.
-karanlıkta bir kör kuyu-
Gözden kaçmayanlar...
Gözlerini kaçıranlar...
Gözünü dört açanlar...
Bana bir mektup yollayın lütfen , kadrajdan taşan suretin gözlerini istiyorum. Zarfı açık-saçık bırakmayın;onlar ifşa olsun istemiyorum ne adına olursa olsun
KADINIM
ReplyDeleteTarih hep kahramanlık hikayeleri anlatırken
Ve tarihi yazanlar hep kazananlarken
Silinemeyen tek tarihti bu coğrafyada çölleşen yüzün
Eşikteki halı kadar yoktu olmadı değerin
herkes metalaşan bedenini seyre dalmışken
Evlattın bacıydın
Kaç çocuğun var diye sorulan sorularda atlanılan sayılmayandın
Ve bir anaydın bu hoyratlığı doğuran
ne gelecek planı yapabildin ne de sorgulayabildin geçmişi
hiç biri senin tercihin değildi yaşadıklarının
çoktan seçmeli sorular hiç belirlemedi hayatını
sen ki bu coğrafyanın en antik kalesi ;
ve sen ey antik kale
sadece geceleri güzeldin loş ışıklar altında çıplakken
bir 'eş'tin
işte o zaman, üzerine ölü toprağı serpilen bir leştin...
Manuel Alvarez Bravo'dan mektup niyetine bir fotoğraf: http://www.consumptive.org/img/bravolucy.jpg
ReplyDeleteanatomi dersinde öğrenciler desem sınıf gibi değil mekan...tek kişilik bir oyun ve oyuna dahil olmaya çalışan izleyiciler mi :)
ReplyDeleteYüzü görünmeyen bu çıplak beden o an ne hissediyor? Asıl o nereye bakıyor?... Gözleri açık mı, kapalı mı? 'Yüksek topuklar' üzerindeki kendinden emin ve cesur duruşun bakışlarını görme ihtiyacı hissettirdi bu fotoğraf...
ReplyDeleteKadının iç çamaşırının izi görünüyor.
ReplyDeletePür dikkat bir hocayı dinliyorlar. Çıplaklık karşısında şehvete düşmemelerinin nedeni bu. Öğreniyorlar bu kursta. Bu bir hazırlık kursu. Facebook, twitter, youtube vb. ortamlarda kendimizi teşhir ederek varolmanın yöntemi öğretiliyor. Uzun zaman önce magazin programlarında ünlüleri dikizledik. Sonra ünlü olmayan insanlar kendilerini evlere kapatarak izlendiler. Ne kadar sövsek de kendimizi alamadık izlemekten ve sonunda izlenme sevdamız dizginlenemez şekilde yükseldi. Hepimiz ünlü olmak istiyorduk. Yıllar boyu kendi mahremiyetimizi gizlerken mahremiyeti olmasın istedik hiç kimsenin, sonradan anladık ki bu aslında bir bedelmiş ve biz de bunu ödeyebiliriz demeye başladık. Çünkü her gün yeni bir örnek görerek bu fikre alıştık. Artık kendi mahremiyetimizi de saklamıyoruz. Eskiden olduğu gibi en azından iki yüzlü değiliz. Teşhir için ortamlar mı müsait, yoksa zihnimiz mi müsait hale geldi sorusuna ortam müsait oldu cevabını vermek dört başı mamur bir ruh halini korumak için genel bir tercih sebebi. Ötekini sorgulamak sermaye olmayanların işi. Facebook'da, youtube'da twitter'da şimdiden sonra biz de varız. Ne kadar az mahremiyet o kadar çok varoluş. Sevdik biz bu işi, hepimiz ünlüyüz artık. Bunlara gönüllü olmayanlar olsa da çark onları da içine alıyor. Dinleniyoruz, görüntüleniyoruz, kasetlere kaydediliyoruz. Gönüllü olmayanlara da direnemeyecekleri kafalarına vurula vurula anlatılıyor. Direnmeyin, gelin kurslarımıza kaydolun.
ReplyDeleteAdımız bendir bizim
Düşmanımız mahremdir bizim
Biz kimseye sır tutmayız
Tutanlara haram olsun.