İlk yazılanlar gayet keyifliydi... Umarım senin de hoşuna gitmiştir ey okuyucu.
İlk fotoğrafımız Murat Pulat'ın Dikkat İnşaat Var adlı projesinden bir fotoğraftı.
İkinci fotoğrafımız yukarıda...Ama önce yeni kural bir de hatırlatma: Fotoğraflara istediğiniz zaman yorum yazabilirsiniz ama yeni fotoğraf yüklendikten sonra eski fotoğraflara yazılan yorumlar ödül değerlendirilmesine alınmayacak. Hatırlatmamıza gelince, eski oyuncularımız bildiği bir kural var oyunumuzda. Fotoğraftaki kişileri konuşturma dayanan yorumlar çok ama çok yaratıcı olmadıkları takdirde yayınlanmayacaktır. Özellikle komiklik adına yapılan konuşturmalar kesinlikle yayınlanmayacaktır.
Yazdıkça açılacaksın güven bana...
hemen yargılıyorum; şiddetle ilişkilendirdiğim bir nesnenin önyargılarımı tetikleyen varlığını... bütün olumsuz duygularıma bakıyorum nesnenin görünmeyen sahibine.
ReplyDeleteama fotoğraflar ezber bozmak için var. muhakkak bir sebebi olmalı bir fotoğrafta varolan her şeyin...
sebepleri öğrendiğinde her şey ters yüz olabilir...
2x2=4 değil çünkü yaşam...
şiddet (artık) içimizde!
ReplyDeleteaslında kente ait ve kent için... ama kentin yer altını tercih eden... aslında tercih dediğime bakmayın, başka yolu zaten yok, bu tercih doğumuyla başlıyor ve aksi de çok ama çok zor. ait olduğun yer egemen toplum yada o toplumun alt kümeleri. üzerinizde egemenlik taslayan yada taleplerinizi hiç yok sayan hatta sizi hiç yok sayan sınıfa kendini hatırlatmak için her ne kadar mücadeleler verilse de bu mücadele yeni bir sanayi haline geliyor sonunda. ne yazık ki; elimizi kolumuzu sokarak "hey ben de varım buradayım işte, elimdeki bıçak sertliğimin kararlılığımın simgesidir" diye bağırsakta avazımız çıktığı kadar; o bıçak, o içeri giren kolun çalıştığı bir fabrikada belki yeniden üretilecek altın kaplamalı olarak ve belki o metroda, o pencereden giren koldan korkarak diğer tarafta sıkış sıkış duran, işinden evine gitmekte olan takım elbiseli çantalı bir adamın ofisinin masasında mektup açacağı olacak belki de.
ReplyDeletemetro yeraltında gizli yaşamları ve yaşananları saklamak demek.sokak çocuklarının ve serserilerin evi adeta.yaşamak istiyorsan yeraltı kurallarını bilmen gerek.
ReplyDeleteEy kadim Şehir
ReplyDeleteıssızsın dağınıksın
rengin rutubet kokmakta
ve bir çığlıksın ansızın..
..........
Ey kadim şehir
bilir misin
Gözlerim ne renktir
peki saçlarım lüle midir
Sorarım sana katilim kimdir..
Benden ipucu mu istemektesin
iyi bak gözlerime
gözlerimin ferinde biriktirdiğim tortularda
aleni ..
katilimin parmek izi..
.............................
ve o sahne
mütemadiyyen zihnimde
Beni öldürme lütfen
seni on dakika önce öldürdüm sen uyurken..
This comment has been removed by a blog administrator.
ReplyDeleteThis comment has been removed by a blog administrator.
ReplyDeleteIstanbul'da da hele hele sabahin cok erken ve aksamin cok gec saatlerinde banliyo trenine binmek cesaret ister. O trenlerde de grafitiler vardir ama Turkcedir. O trenlerde reklam ilanlari degil 1 milyoncu seyyar saticilar vardir.
ReplyDeleteHarflerden sıçradı renk.
ReplyDeleteVe her daim mavi.
Ve bir im'e teslim etti kendini yanılmış hapsolmuşluk.
Sanıldığına yaslanarak bilinmez.
Biçimlerse düşünsel birimlere hapsolmuş.
. . .
fiti fiti
ReplyDeletegrafiti
foto-graf iti
kolum çıktı işte camdan
elimde de kör bıçaklan
haydi kolla kendi şimdi
bakılacak yüzüm yok ki
siyah beyaz perde sanki
o trenin o ekspresi
dumanı tütüyor akşam vakti
tutunacak dalım yok ki
fiti fiti grafiti
o yanımdan geçerkenki
halin vaktin yerinde mi
yaptığımı sandın rap mi
yoksa yoksa bir krep mi
ne alakası varsa şimdi
gülünecek halim yok ki
Dışarıdan içeriye uzanan kol ve tuttuğu bıçak bakana (ve doğal olarak içeride olana) tehdit gibi de algılanabilir, kendini kurtarmak isteyenin içeriye kapağı atabilmek için son bir çabası olarak da. Bıçağın kurgusu fazlaca mı hissediliyor yoksa?
ReplyDeleteKarmaşadan uzak bir başka karmaşa...Ne olduğunu, nerde olduğunu,ne yapacağını şaşırtan rutubetli sancılar.
ReplyDeleteYine de
tenine girmesine bir cam kala kör keskinin, kırılgan bahaneler yaratırsın kendine...
ben burdayım ya, yokum aslında. ben senin güvensizliğin senin güvencesizliğinim. izin verdiğin ölçüde içindeyim.
ReplyDeleteöylesine korkuyor ki şehirden, kendini korumak için güç gösterisinde. herkezin gözü önünde ama dikkatleride üzerine çekmeme telaşında. bildiğin Bukalemun misali...
ReplyDeleteince bir çizgidir yaşam var olmak ve varlığın arasında.kendin olamamışsındır çoğu zaman ama başkasıda olmak istemezken terchini yok olmaktan yana kullanmakne kadar yok olmak gibi görünsede aslında işte şimdi varım demek için...
ReplyDeletehem şiddet hem korkaklık. siyah pencereler arkasına saklanmış bir yaşam. suçluyum biliyorum ve bu kadar acımasızlığıma rağmen dışarı çıkamıyorum!!!
ReplyDeleteeli bıçaklı bir katil kadar korkutucu değil belki vandalizm ama yine de oldukça sinir bozucu. "istanbul fashion week 2010" kapsamında tünel meydanına koydukları pembe ve dikkat çekici yazının ertesi gün harflerinin çalındığını görünce de tıpkı bu fotoğrafa bakarken hissettiklerimi hissetmiştim.
ReplyDeleteGecenin dişleri... Dışarısı karanlık, yüzü yok şiddetin... Ne kadar güvendesin? Yaşamak, oyunda kalmak için her gün yeni birşeyle yüzleşeceksin. Korkularınla yüzleşeceksin...
ReplyDeleteGözlerim büyüdü önce, sığdıramadınız onları bu şehre.Yoruldular. Alacaklı ellerim benim, çok gün görmüş ellerim. Sustular.Akrep geçtikçe yelkovanın ırzına, bakakaldı dilim.Vuruldu.
ReplyDeleteŞimdi bir kaçış kovalar dünü. Gözlerim, ellerim, dilim kovuldu!
sokaga cikmaya korkar oldu insanoglu.basini nereye cevirse siddet... "can guvenligim yok" diye ortada dolasir oldu. gece 23:52 yer Elmadag travestiler sıkıştırır "neden bu saatte dışardasın?!" diye...uzerine yuruyup eglenmek isterler.ardından erkekler dolanır etrafında "bu saatte disaridaysa vardir bunda bir is" diye. kadıköy- taksim hatti sari dolmusu kopruye 120 km ile girer. "hızlı gidiyorsun" deyince "sana oyle geliyor" der. bir anne cocuguna tokat atar. "sus aglama" diye. bir kadin istiklal cad.de birlikte yürüdüğü adama tekme atar. adam kadina celme takar ve kadin yerde yuvarlanir. isyerinde sen calismiyorsun, sen ilgisizsin, sen yeterli performansi gostermiyorsun... diye siralanir laflar ardi sira. guzel yeni yil mesajlaridir bunlar.siddet icimizde. hayatin her alaninda.
ReplyDeleteHaklı yada haksız kimbilir ne sebeple tutuyor o bıçağı elinde! Belliki bir kavgadan yeni çıkmış.Kaçıyor düşmanından, kaderinden, saklanmaya çalışıyor herkesten, kendinden...
ReplyDeleteAma nereye kadar!!!
inanmak istemiyorum şiddetin ellerine bulaştığına...
ReplyDeletesevdiğin kadının elini tuttun biliyorum çok değil iki saat önce...
bak hayata tutunan, inanmak isteyen diğer eline...
ben de biliyorum karanlıkta kaldık uzun zamandır. Sen de korkuyorsun biliyorum... öfkenin çığlığını bulaştırma o soğuk metale...
varsın duymasınlar, biz adam gibi bir çığlık atalım...
İyi mi başladık! Hadi ordan insan kulu.İyi bitirin sonumu da huzura erin madem.Mezar taşıma "cehenneme kadar yolu var" yazın.Bugün böyle hissediyorum;yazım hatalarım umrumda değil ve fotoğraftaki bıçak masum tezgahta duran kahvaltı bıçağı kadar!Ekmek,yağ,reçel,kaymak ve kahvaltı bıçağı.Yiyemediklerini kusar bazı insanlar.suçlu işte kahvaltı bıçağıda en az benim kadar.
ReplyDeleteNe kadar daha böyle / Koşacaksın peşi sıra boş vagonların? / Kader desen de buna / Faydası yok ölümcül kuşkularının...
ReplyDelete---
ya da...
"elimden tut yoksa düşeceğim / yoksa bir bir yıldızlar düşecek / eğer şairsem beni tanırsan / yağmurdan korktuğumu bilirsen / gözlerim aklına gelirse / elimden tut yoksa düşeceğim" atilla ilhan
düşün öldürdüğün düşlerini. düşün elinde kalan son gündüzü. düşün, düşün, düş... sen ki korkarsın düşmekten, parmak uçların kanar tutunmaktan ama bırakmazsın yine de. sen ki sarılırsın körpe bir bıçağa, o da sana sarılır, iki yıkık harabe yaşama sarılırsınız, yaşam can çekişir ellerinde, söversin seni terk eden sözcüklerine. bırak dokundukça pıhtılaşan kan gibi saplanan o sapı, bırak kasveti ve tutun soğumaya yüz tutmuş çayın sıcaklığına. unut yaralarını, ellerini, gözlerini, gördüklerini unut. evet işte yolun başındasın aslında, hadi teker teker açmaya başla kapıları. seni seyrediyor çocukluğun, seni dinliyor sahte bir gerçeğe sattığın düşlerin. hadi bırak ve anlat onlara.
ReplyDeleteÖnce bıçağı gördüm, sonra mekanı algıladım, sonra el tutulan askıları, .. yönüm şaştı. Tren düz mü duruyor, yan mı dönmüş.. Bir terslik vardı bu resimde. Birden camın ardından görülen, belki adamın tişörtünde olan bir yüz figürü farkettim. Yakınlaştım, evet 2 büyük gözü, burnu seçiliyordu. Bıçağın küçüklüğü her ihtimale göre taşındığı hissini verdi ve bu resim bana biraz picassovari geldi :)
ReplyDeletetrende bir vücud..vücudda bir el..elde bir bıçak..bıçakta bir kan lekesi..yok yok..kan yok..sadece kanın ismi var..iz bırakmak istemiyor.. zaten yüzler de seçilmiyor.. gizem var işte.. hayatın her noktasında olduğu gibi yaşamın içerisinde yer alan bir trende de gizem var..yolun sonu bu sefer görünmüyor.. belki böylesi daha "güzel" dir..
ReplyDeleteöteki.
ReplyDeleteelinde bıçak, bizden olmayan biri. ötekinin fotografı.
muhtemelen trene dısardan/pencereden asılmış. bu şekilde yolculuk yapıyor. bıçak bir savunma mekanizması mı, yoksa saldırı aracı mı? belki de her ikisi .
ve gizli bir yüz. kızgın mı, üzgün mü, egleniyor mu?
ne çok bilinmezlik..
Ölüm!
ReplyDeleteÖyle ellerin elinde kimi beklersin?
Neylersin onca alıp gittiğin gülümsemeyi?
İyi kazandırıyor mu bari?
Yok yok, iş değil bu seninkisi!
Sen en iyisi...
Ölüm ani..
ReplyDeleteNeden, nereden belirsiz gibi..
Heryerden, herşeyden gelebilir sanki..
Öldüren yorgun, kirli..
Peki ya suçlu kim? O da gizli..
Yaşayan mı, öldüren mi, ölen mi?
Ruhumu bıçakladım az önce...
ReplyDeleteNedendir bilinmez,hiç kan akmadı...
Anladım ki küstü bana.Gitti...
Issızım şimdi, her zamankinden daha fazla.
En iyi arkadaşımdı,yitirdim...
Şaşkın ve sarsak hatta belki biraz da korkak...
Ne yaparım ben şimdi?
...
Hayat düş artık yakamdan...
bıçağı tutan mı olmalıyım..
ReplyDeleteya bıçağın ucundaki can olursa bedenim..
gidiyorum,,
ReplyDeleteve ölüyorum sevgili.
canım yana yana,,, veda etme bana ,git ,bakakalma öyle ardımdan. yüzüne bakacak cesaretim yok. kan kokuyor gözlerim bakamam gözlerine.gidiyorum ben ölüyorum sevgili :( öldürüyorum ikimizi.
fotoğrafta bir ben var ölen ve giden ,
bir sen var uzaktan el sallayan,ağlayan.. bir ben var utanan yüzüne bakamayan,ÖLEN bir ben,,
İçeriden bakınca nasıl karanlık,nasıl ürkütücü,ve nasıl tehditkar bu görünmeyen ve hayal edilen yüz... ah çocuk! senin yüzün korkusuzluğun ve kaybedecek hiçbirşeyi olmayanların yüzü...
ReplyDeleteaklımı tutamadım kafatasımda...
ReplyDeleteUzak bir yerde yaşıyor... Hayatı arka sokaklarda geçiyor, hayli asi, karanlık... Orta yaşına yakın ya da biraz geçkince. Yüzünü göstermekten utanıyor, gizleniyor... Kimseden değil; kendinden gizlenmek onun bütün derdi. Pişmanlık öyledir... Birini 'kanatırsan' pişmanlık da seni kanatır. Bu bir isyan, bu bir haykırış; pişmanlığın isyanı bu. Sanki yine birini kanatacak, biliyor ki yine pişman olacak... O yüzden yüzünü sakınarak 'avına' doğru yalnız bıçağını uzatması...
ReplyDeleteÇocuk...
ReplyDeleteSil yüzünden tüm yalanlarını bu şehrin.
Topla kalbini cadde cadde, sokak sokak...
Kazı ayak izlerini birer birer gri kaldırımlarından...
Bakma yüzlerine hiç...
Görme onları...
Çocuk bu kez ağlama...
Bu kez git.
Gölgeni, ismini sil yavaş yavaş...
Giderken bu kentten tükür yüzüne yalnızlığının...
Kalbini, kendini sök yavaş yavaş...
Giderken bu kentten sakın ağlama sus...
Unut ne yaptı sana!
Çocuk...
Her vedanın ardında bir bekleyeni vardır kimsenin bilmediği...
Ve her gözyaşının altında bir dua kimsenin duymadığı...
Çevir gökyüzüne başını...
Bakma arkana!
Daha sert basa basa, daha güçlü!
Anlat bu kara şehrin yollarına ak adımlarınla!
Gitmek yenilmek değil kazanmak da!
Gitmek gitmektir işte...
Hepsi bu.
new york için üretici kaynak olasım geldi. hatta bir new yorker olsam, dedim içimden.
ReplyDeleteyaşam o tren gibi hızlı ve pencerelerdeki yazılar gibi karmaşık...ama ölüm;o bıçak kadar net ve keskin !...
ReplyDeleteO bıçak mı korkutuyor bizi yoksa o kafanın içindekiler mi? Yabancılaşmak mı ayırıyor bizi yoksa kendimizi ayırmak mı yalnızlaştırıyor? Anlamak mı güven veriyor, uzak kalmak mı? O bıçak tanıdığımız birinin elinde korku yaratıyor mu? İnsan birbirini anlayınca, insan kendini anlayınca sanırım anlayış/barış/huzur da artıyor ve bağışlayış..
ReplyDeleteMasumiyet diye bir şey yok !
ReplyDeleteDüzgün birer Suçlu'yuz hepimiz...
Suçlu olan yanımız içerilerimizde gizlice, elinde bıçak hızla uzaklaşır binmiş bir trene... Düzgün olan yanımız dışarılarımızda aleni,
ama görünmez olmuş takipte treni...
dolaylı olacak ama serbest çağrışıma izin varsa...
ReplyDelete"Zaman sensin, uyuyan sen
Şafakta ben uykusuz seni beklerken
Sensin gırtlağıma dalan, bir bıçak gibi...
Ah bu söyleyemediğim işkencesi hiç geçmeyen zamanın
Bu mavi çanaklarda kan gibi
Durdurulmuş zamanın işkencesi
Ah bu daha beter işkence hiç mi hiç giderilmemiş istekten
Bu göz susuzluğundan sen yürürken odada
Bense bilirim büyüyü bozmamak gerektiğini
....
Sana büyük bir sır söyleyeceğim
Korkuyorum senden" (Aragon)
Metroda ne zaman biri bana el açsa cebimdeki para mı benim ben mi cebimdeki parayım karıştırıyorum. Parayı verip vermeyeceğimin, verirsem ne kadarını vereceğimin, vermezsem gözümü ne tarafa kaçıracağımın keyfiyeti gelip mideme oturuyor; hem cebimdeki para benim cebimde diye nereden benim oluyor? Şimdi metroda bıçak tutan bu eli görüyorum, bıçak onun elinde diye bıçak tutan onun mu eli, emin olamıyorum.
ReplyDelete-yaşam alanlarımızda bizleri rahat bırakın!
ReplyDeleteöylesine korkuyor ki şehirden, kendini korumak için güç gösterisinde. herkezin gözü önünde ama dikkatleride üzerine çekmeme telaşında. bildiğin Bukalemun misali...
ReplyDeleteBıçağı tutan eldeki kararlı güç. Bunu yaratan nasıl bir kaos ise..
ReplyDelete