28 April 2009

Yeni Fotoğraf

Bir kez daha sıra sende.

22 comments:

  1. ...elektrikli sandalye mi...:( tüyler ürpertici...dondum...

    ReplyDelete
  2. haydi bakalim essek cennetine! suclu kim? suclu bulan kim? gercekten suclu mu? acaba DNA arastirmalari kriminal ekibin yardimina kosmadan kac masum idama gitti? Halki rahatlatmak, olayi kapatmak adina idam heveslisi insanlar cok olmadi mi? ya da cok korkunc bir suc isleyene elektrikli sandalye az mi? direk kullandigi vahsetle karsilik versek olmaz mi? Korkunc bir sucun tarifi var mi? bilincli planli cana kiyimla, kaza cinayeti ayni sonucla: olumle bitmiyor mu? bu konuda sayfalarca yazabilecek kadar ikilemli dusunceler var kafamda.....

    ReplyDelete
  3. bir varmış, bir yokmuş.. görmedğimde yokmuş.. şimdi ise varmış.. başı bozuk bir sarkacın ucunda bir o yana, bir bu yana gelmiş, gitmiş. gitmiş, gelmiş... kim miş, ney miş? öyle korkusuzca, kendinden emin, gözümün içine içine nasılda bakabilmiş...

    dilara

    ReplyDelete
  4. Sandalyede oturanın beyaz, etrafındaki insanların siyah olduğu bir fotoğraf var mıdır acaba? Bu soru kafama takıldı fotoğrafı görünce.
    Bir de sebebi ne olursa olsun öldürmek suç ise, e devlette bu suçu işlemişşse devleti de mi idam edelim?

    ReplyDelete
  5. yüzündeki ifadeye daldım ben. insan ölüme giderken o son anda neler düşünür; ırk ayrımcılığını mı, adil olmayan yargılama sistemini mi, nerde yanlış yaptığını mı, son anda kendini kurtarabilecek bir umut varmıyı mı?ölümden sonrasını mı ya da sadece evinde onu bekliyen karısını, çocuklarını ya da köpeğini mi?... öyle bir sükunet içinde ki, ben hiçbir ipucu alamıyorum. bir de bu fotoğrafın bana anımsattığı başka bir fotoğraf var gözümün önünde. diri diri yakılan bir zenci ve etrafında keyifle izleyen beyazlar.offf çok fazla geldi bana bu sabah ...

    ReplyDelete
  6. Millet amma meraklı, çok hevesle üşüşmüşler başına mahkumun, bir süre sonra teneffüs edecekleri yanık et kokusu da hoşlarına gidecek mi acaba? "Green Mile" filmi bir başyapıttı bu konuda. Adamın bakışlarından taşan soğukkanlılığının ardında ne duygular var kimbilir?

    ReplyDelete
  7. Sandalyedekini ölüme gönderen cellat kendi ölümlüğünü düşünüyor mu acaba hiç? Birinin yaşam hakkını elinde tutuyor olmak Tanrı sendromu yaşatıyor olsa gerek cellada. Oysa bir yanılsamadan ibaret bu. Peki bu yanılsamanın ayrımına vardığında kendi ölümlüğünü de aynı soğukkanlılıkla karşıyabilecek mi?

    ReplyDelete
  8. (Adam son anlarında derin düşüncelere dalmıştır, elbette ölüm değildir düşündüğü)

    Etrafımda tanımadığım adamlar var. Az sonra birşeyler olacak, biliyorum. Suçsuzum ben. Evet, birseyler olacak az sonra biliyorum. Ölüm korkusu yok ama, tek korkum, seni bir daha göremeyecek olmak. Ayrıydık zaten uzun zamandır. Özlemle gitmek var ya öteki dünyaya, işte bu ölümden daha fazla canımı acıtacak sevgilim.

    ReplyDelete
  9. bana green mile filmini hatirlatti. Beyaz adamlarin biri 'katilin' kolunu baglar, biri bacagini, digeri kafasina baslik takar, bir digeri dugmege basar. Ortada siyah adamin infazını gerçekleştiren maskeli bir cellat yoktur, gorevlerini yerine getiren beyaz adamlar vardir sadece.
    Aysen

    ReplyDelete
  10. kaç kişi gerekir bir insanı öldürmek için? peki güldürmek için?

    bir de, etraftaki adamların beyaz, sandalyedekinin siyah/koyu giydiği bir fotograf var mıdır? senin sorunu okuyunca benim kafama da bu soru takıldı.

    ReplyDelete
  11. Fotoğraf dediğimiz ‘gerçek’ bir anın sabitlenmiş bir görüntüsü de olsa, tuhaftır ki gerçeği gösterdiği kadar gerçeğe yabancılaştıran da bir tarafı var sanki. Yani sandalyede oturan o adam, vücuduna elektrik verilerek öldürüldü mü? Yanındakiler izledi mi, sabah uyanmış da çaydanlığa çay koyuyormuş gibi alışık, çelişkisiz, çatışmasız?.. İdam mahkumunun gözlerine bakabildiler mi? Bir şey sorduysa cevap verdiler mi? Ölsün diye düğmeye bastılar mı? İnanasım gelmiyor. Bir film sahnesi gibi ya da aptal bir şaka gibi. Gerçek ne kadar çarpıcıysa o kadar az inandırıcı belki de. Basit ve ucuz bir yalana inanmak daha olası.

    Camera Obscura’da mı yazıyordu yoksa Fotoğraf Üzerine’de mi (Susan Sontag), bir fotoğrafa baktığımızda hep bir sonraki karede ne olduğunu merak ederiz diye?.. Doğru değil mi? Esas mesele adama sonunda ne olacağı. Fotoğrafın ne gösterdiği değil ne göstermediği.

    ReplyDelete
  12. Hapishanenin Doğuşu-Yükselişi-BatışıApril 28, 2009 at 5:41 PM

    Michel Foucault'un 'Hapishanenin Doğuşu' kitabını okuyan var mı bilmiyorum..Hapishane nasıl doğuyor, eskiden insanlar nasil cezalandırılıyordu Foucault bunları anlatıyor.Oyle vahşiceymiş ki eskiden,kitabın yarısında devam edemeyecegime karar verip bıraktım(yıl:2002).Bir katil,balta ile her yerinden halkın önünde parçalar kopartılarak, o parçalara kızgın yağ, erilirmiş kurşun dökülerek (bu arada kadın hala canlı)en sonunda hala ölmez ise kol ve ayaklarından iple ata bağlanıp 4 yana koşturularak parçalara ayrılıyormuş. Ayrılana dek halk çılgınca can verişini beklermiş.Sonra sonra cezanın daha nasıl 'insancıl' olmaya başladığına kadar gidiyordu kitap.

    İrlandada hapishanelerdeki 'AÇLIK' filmini görünce ya da 'BİR TERÖR FİLMİ'ni(Almanya) hakikaten insanın 'vay anasını yine iyi bunlar' diyeceği geliyor.

    Bunlar iyi, bir de polisin hapishaneye hiç atmadan 'elledikleri' var. Hapishaneye-karakola girip sonra 'kaçıp gidenler yok olanlar' var. İnsan hiç ailesini bırakıp gider mi?! cık cık cık...

    Her cumartesi günü öglen saat 12:00 de bir de bunların aileleri Galatasaray Lisesi önünde toplanip onları anıyor, ağlıyor, konuşuyor, bekliyor..İsimleri de 'Cumartesi Anneleri'..

    Bir de küçücük çocuklara tecavüz edip kaybolasıcalar ama kaybedilivereceklerine dışarı salınıverenler var!

    Ben bilemedim iyiye mi gidiyoruz kötüye mi..

    ReplyDelete
  13. Beyaz adam belki de kurtariyor siyah adami. Bilemeyiz.
    Tek bilinen 50-60 yil once elektrikli sandalyede oturan 'zenci' bugun baskanlik koltugunda. Degisik bir ulke Amerika.
    Belki de fotograftaki beyaz adamlarin torunlari zenci ve musluman kokenli baskan adayina oy verdi son secimlerde..
    Bilemeyiz. Bilinmez.
    Fotograf bir ani dondurup dusunmemize, hatirlamamiza, alt metinler olusturmamiza yardimci oluyor. Zaman sana bu firsati vermez. Seni mi bekleyecek koca zaman durup dusunesin diye. Unutabilesin diye akiyor zaman. Hatirlayabilmen icin okuman, bakman, gormen gerek.

    ReplyDelete
  14. sessizlikte saklanan kocaman hikayeler
    hiçbir sözcüğü surlarindan içeri almaz ki
    konuşurken havaya dağılan sözcükler
    fotoğrafa çarpıp çarpıp yere düşüyor
    zemin
    yitirilmiş anlamlarla kaplandı...

    ReplyDelete
  15. pek bi kabullenmiş adam , hikayesi neydi kimbilir ? cem yılmazın esprilerinizi nerden buluosunuz sorusunda gösterdiği kaynak gibi değil ama , yanılmıyorsam bir diş hekimi bulmuş bu elektrikli sandalyeyi.. ne enteresan meslek ya kardeşim, bi de bu geldi aklıma..

    ReplyDelete
  16. "ölüm" değil sinirlerimize dokunan, asabımızı bozan , tüylerimizi diken diken eden fotoğrafta asıl "öldürülen". bu iki kelimeye biraz kafayı taktım:
    ölmek: etken, geçişsiz fiil. Yani nesnesi yok, özne yapıyor bu eylemi. Ölebilir hatta ölür insan kendi kendine zamanı gelince.
    öldürülmek: edilgen, geçişli fiil. Nesne alıyor bu fiil, birisini ya da bir şeyi 'öldürmek' lazım. Kendin de olabilirsin bu, geçişlilik bozulmaz. Kendinin nesnesi olursun o vakit. Ama edilgen yaparsak bu fiili; sen başkasının nesnesi oluyorsun, özne başkası.
    Ne olursa olsun "etken" olmalı ölmek. En azından bu hayata elvada derken başkalarının nesnesi olmadan...

    ReplyDelete
  17. Hey...sizler beni öteki sanan zavallılar. Yok edebilirsiniz bedenimi ama gerçekler acıdır yok edilen bedenim olsada onlar daima var olacaklar.

    ReplyDelete
  18. Ayırım konusu sadece siyah beyaz mı.. ya da iyi kötü. Sen benimle aynı fikir de misin, yoksa değil misin.. Nasıl giyiniyor, nerde yaşıyor, suçlu mu, kime göre! Ayrımcılık neredeyse günümüzde atomlarına kadar bölünmüş mü ne? Her konu başlığından neredeyse bir ayrılık çıkarabilir hale gelmişiz. Bazen olayın içindeyken farkında olamıyor insan. Bir adım geri çekilmek ve öyle görmek gerekebiliyor. Kime göre hangi fikir doğru ya da yanlış? Burada sanırım öne çıkan davranışlar ve tavırlar olabiliyor. Neden yapıyoruz bunları.. Birbirimize neden iyi davranmıyoruz.. Ne istiyoruz.. Kendimize iyi davranıyor muyuz.. Hayvanlara, doğaya.. Hafif değiliz sanki. Tüm insanlığın geçmiş yüklerini bile sorgusuz taşır haldeyiz. Biraz silkindi insan ve neler çıktı ortaya değil mi? dünya, toplum ve bireysel anlamda.. Örneğin farkında olmadan birine bir konuda özensiz davranmışızdır. Sonra benzer bir şekilde bize yapılmıştır ve öfkeden köpürmüşüzdür. Hep bana yapılıyor ya da ne özensiz insanlar var demişizdir. Fark etmek acı vericidir ama bir başlangıçtır. Bunları herşeyin bireyden başladığına inandığım için yazdım. Ben de melek değilim ama.. Kendime nasıl davranılmasını istiyorsam öyle davranmaya çalışıyorum, bumerang hesabı.. (yani o sandalyedeki insan, “hayır, ben bu görevi yapmam” diyen insanlar olsa ölmeyebilir miydi..)

    ReplyDelete
  19. Ilkin siyah adamin olume kayitsizligina dikkati ceker gibi yapiyor fotograf ama asil anlattigi beyaz adamin oldurdugune kayitsizligi: hummali, otomatik, utanmaz.

    ReplyDelete
  20. aklima dolayli belki ama Any Given Sunday filmi geldi (Green Mile elbette geldi ama)Oliver Stone'un yonettigi Al Pacino'nun bir Amerikan futbolu kocunu oynadigi filmde, siyah oyuncularindan birisinin takim kocunu evinde ziyaret ettigi sahnede, arkada Ben Hur filmi vardir buyuk ekran televizyonda ve devamli gecislerle ve konusmanin icerigi ile aslinda gunumuz sporcularinin nasil ayni sekilde arenada eglenmeye gelen cilgin kitleye sunulmus bir kurban oldugunun ayrimina vardiriliriz.

    Butun san sohret, para pul da ayni zamanda kitlenin uyutulmasi ve dus gormeye devam etmesi icin Show Biz'in parcasidir. Olur ya bir gun size de cikabilir! Cadi avlari ve iskenceli olum gosterileri de hem gozdagidir, hem "Allah'a sukur ben degilim ya" anidir hem de eglencedir iste cekirdek citlemelik. Kaldi ki Judo-Christo gelenegin kara tiftik, gunah kecisi kavrami daha da ayri bir boyutudur butun bu "macera doluuu" showun...

    ReplyDelete
  21. yaşayan ölü hissiyatı. biraz aşk gibi bir şey.

    ReplyDelete