19 December 2011

Fotoğraf unutmaz, hatırlatır



Özellkle savaş dönemlerinde çekilen fotoğraflar, medeniyetin geldiği gerçek düzeyi gösterir.

17 comments:

  1. Bu fotoğrafın en delici ayrıntısı neresi acaba ? Çıplak adam mı ? O kadar ünüformalı arasında çıplak olduğundan gurur duyacağı halde utanmak zorunda kalan adam mı , tutsak mı ? Yoksa yerdeki sabun ve su lekesi mi ?Adamın hemen başında bekleyenlerden soldaki eli sopalı adam mı ? Dövdü mü dövecek mi ? Ya da sol da ki fotoğrafçı mı ? Bir gemi dolusu askerin bu olayı seyretmek için dizilmesimi canımızı yakan !

    Tamam şimdi farkettim. Bu fotoğrafın en rahatsız edici yanı sensin. Bakıp geciceksin, geçiceğiz Uzun zamandır tüm savaşlara, tüm zulmlere yaptığımız gibi. Biz yalnızca seyirciyiz, biz yalnızca fotoğrafçıyız, biz yalnızca askeriz, biz yalnızca politikacayız vb......... Birileri de sadece ve süreli kurban...

    Bu fotoğrafın en akılda kalıcı ayrıntısı sensin ey seyirci.

    ∀ltan Bal

    ReplyDelete
  2. Bu arada bir önceki fotoğraftaki gibi sevişmessen, yukarıdaki fotoğraf gibi oluyor dünya. Söylemedi deme: Savaşma, seviş!
    ∀ltan Bal

    ReplyDelete
  3. Sevgili çıplak adam,
    Sakın utanma ve üzülme kardeşim.. sen onlardan daha güzel, daha erkek daha güçlüsün! ve dua ediyorum ki, bir gün onların vicdanlarında hiç geçmeyecek bir sızı olarak yerini alacaksın.. senin vicdanın hür olsun.. beden nedir ki?
    ben bu fotografta seyreden zevata acırım sadece.. aralarında olmaktansa ölmeyi tercih ederim.

    ReplyDelete
  4. Çekileliberi bu fotoğraf... çok farklı değil algılar. Uff çok canımı yaktı demek istiyorum ama üzerimde uyanmış bilinçliliğin sakin örüntüsü var. Kabullenmişlik değil yok yok, dehşeti kızgınlığa sonra da ateşe dönüştürmekten mütevellit (böyle söyleniyordu galiba) bir baş ağrısından bir kemik sızısına evrilen, delibozuk savaşkar bir ruhum var. Ondandır... Ey sen fotoğraf, bize hiç unutturma kim olduklarını...

    ReplyDelete
  5. iktidar sahibine her zaman iktidarını hissettirecek insan gereklidir, askersen savaş gerekir ki esir alıp birilerini kendini üstün ve güçlü hissedebilesin.emir komuta zincirinde yaşayan bir er için bile bir esir kurtluş, bir zafer sayılır kendi köleliğini unutturacak bir nesne.bu fotoğrafta savaşla sağlanan görece iktidarla kaybedilen insanlık içiçe.bir sürü asker kendilerine karşı koyamayacak durumda olduğu belli biri üzerinde kendi "kölelilklerini" unutmaya çalışıyor. bu durumda yitirilen onca insani değeri "zafer" sarhoşluğu ile boyayarak kamufle etmekte, gerekçelendirmek artık kimlerin görevi olacaksa..

    ReplyDelete
  6. Fotoğrafla ilgili düşüncelerim her baktığımda değişti. Önce bir esir olarak gördüm çırılçıplak duran adamı. Çaresizce; kendisine verilen işi, kendisine hükmedilen koşullarda –çırılçıplak- yapmaya gayret eden bir esir. İsyan doğdu içimde.

    Bir an sonra değişti düşüncelerim. Sıfatları kaldırdım, üniformalı, tankın üstüne yığılmış insanları hepsini bir yana bıraktım. Ve tekrar baktım. Esir değil de, bir eylemciydi belki de, çırılçıplak soyunmuştu bu kez, derdini anlatmak için. Koca bir tank, yığınla insan ve önde gelen üniformalıları durdurabilmişti bu yolla, hepsini karşısına almıştı.

    İki düşüncede de değişmeyen nokta; çıplak adamı seyreden kişiye bakanlara ilişkin düşüncelerim. Hepsi kendi içlerindeki bir yönü karşılarında görüyor: kimi çıplak bedenini inceliyor yabancının; kimi kendisindeki kibri yansıtıyor, kimi duyarsızca yürüyüp gitmeye yelteniyor, kimi merakla izleyeduruyor…

    İki farklı düşünceyi netleştirecek olan şey ise: çırılçıplak olan kişinin yüzüne çevrilen fotoğraf makinesinden elimize ulaşacak fotoğraf! Acaba ‘O’ ne anlatıyor?

    ReplyDelete
  7. Ülkenin en modern zırhlı donanmasında fotoğrafçı olarak çalışacaktım. Haberi karıma sevinçle verdikten bir hafta sonra yola çıkmıştık. Görevim savaşı ve Amerikan askerlerini fotoğraflamaktı. Zor bir işti ama bana yüklüce bir para ödeyeceklerini garanti eden sözleşmem de cebimdeydi. Pasifik okyanusuna doğru yola çıkarken içim umut doluydu. Savaş muhabiri olmayı çocukluğumdan beri hayal etmiştim. Bunun için geçen zamana değmişti doğrusu. Gençtim ve hiçbir şeyden korkmuyordum. Savaş bile korkutmuyordu beni.Güçlü bir donanmada görev yapmak onurlu bir işti benim için. Ama ne zaman yaşadığım o olay aklıma gelse uykularım kaçıyor. Aradan geçen bunca zamana karşın olayın vahşeti gözlerimin önünden gitmiyor.
    Şafak harekatının başlayacağı günlerdi, denizde uzunca bir süre yol aldıktan sonra küçük bir japon adasının açıklarında demirlemiştik. Savaşın ruhlarımızda açtığı tahribatı biraz olsun gidermemizi sağlamak için gemide bir parti düzenlendi. Parti geç saatlere kadar süremeyeceği için geceyarısından önce herkes kamarasına çekilmişti. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte bağırış çağırış ve müthiş bir gürültüyle kamaramdan dışarı fırladım. Neredeyse tüm mürettebat güvertede toplanmıştı. Askerlerin yüzlerinden ne kadar öfkeli olduklarını anlayabiliyordum. Ağızlarında birşeyler geveleyerek homurdanıyor, bazıları bu aşağılık adamı asmak lazım diye bağırıyordu. Ne olduğunu tam olarak anlayamamıştım. Kalabalıktan hiçbir şey görmüyordum. Hemen kamarama koştum ve hızla fotoğraf makinemi alıp tekrar güverteye döndüm. Kalabalığı yararak kendime yol açamaya çalıştım. Bazı askerlerin ellerinde sopalar vardı. Kimisi “vatan haini” diye bağıryordu. Onu yaka paça getirdiklerinde kıyamet koptu sanki. Islıklar ve yuhalamalarla yerlere tükürüyorlardı. Çelimsiz bedeninden elbiselerini söküp almaları çok kısa bir zaman aldı. Donanma komutanlarından biri “asker yere çök” diye bağırdı. Öfke dolu soluğundan dumanlar çıkıyordu. Önüne sulu dolu bir kova attılar hızla. Bu sefer diğer komutan “asker iki saat içine tüm güverte temizlenecek”diye bağırdı, ağzından köpükler saçıyordu adeta. Zavallı asker on yaş yaşlanmıştı sanki. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Utancından ne yapacağını bilmez bir halde erkeklik organını bu uğursuz kalabalıktan saklamaya çalışıyordu. Bense hiçbir şey düşünmeden arkası arkasına basıyordum deklanşöre. Bir ara komutan bana dönüp “muhabir bey bu fotoğrafların iyi çıkması lazım çünkü bunlar tüm donanmaya dağıtılacak” dedi, yüzünde hem öfkeli hem de çok küstah bir ifade vardı. O an durdum. Onun kızarmış, deliye dönmüş yüzü beni kendime getirdi. Artık makine elimde bile değildi. Oldukça sakin bir şekilde “yeterince fotoğraf çektim” diye yanıt verdim. Zavallı asker bir elinde fırça diğer elinde sabunla yerleri ovalamayı devam ediyordu. Arada bir çelimsiz sırtı boğazına tıkanan hıçkırıklarla sarsılıyordu. Askerler bir gün önceki partide bile bu kadar eğlenmemişcesine bağırıp çağırıyor, ıslık ve yuhalamalara devam ediyordu. Hatta aralarında şakalaşıp kahkalarla gülenler bile vardı. Askerin tepesinde dikilen üst rütbeli askerler de birer sigara yakarak kendi aralarında konuşmaya devam ediyorlardı. Sonra içlerinden biri zafer kazanmış bir edayla devam etti, “bilindiği gibi savaş suçluları dairesi, savaş sırasında firar etmeye kalkışan askerlerin savaş suçlusu sayılacağına dair yeni bir genelge yayınladı. Bu genelgeye göre er James Scott, 17 şubat 1944 tarihinden itibaren ABD hükümeti ve Savaş Suçluları Araştırma Daire başkanşığı tarafından hem savaş suçlusu hem de esir ilan edilmiştir.”

    ReplyDelete
  8. Şu hayatta bir rütben olması için önce onu üstünde taşıyabileceğin bir kıyafetin olmalı sanırım.
    Hatta daha da ötesi;
    insan muamelesi görmen için önce üstünde bir kıyafetin olmalı.
    Doğal halinle sen, özellikle de doğal olmayanların yüzlercesi sana bakarken,
    ayıpsın, kusurlusun, başkasın, ötekisin, cezalısın ve bundan utanmalısın.

    Aslında evrilmiş dediğimiz medeniyetin çok da uzağa gidemediğinin bir kanıtı gibi bu fotoğraf..
    Eski olmasına gayet eski ama gösterdiği zihniyet hep aynı kalmış korkarım.
    Çok değil bundan 5-6 sene önce, sadece daha ileri teknoloji ile çekilmiş benzer versiyonlarını görmedik mi?

    Medeniyet bugünkü düzeyine buralardan geçip geldiyse, hala taş devrinde ateşi
    keşfetmeye çalışıyor olsaydık daha mı iyiydi sanki??

    ReplyDelete
  9. Upuzun namlularını göğe dikmiş silahlar, eldeki kalın uzun sopalar, üniformalar... Herşey ne kadar da erkek. Bir kadın gözüyle hele bir de anne olmuşsan, gerekçesi ne olursa olsun bu kare çok acımasız ve uzak geliyor çünkü her insan, dil ,din, ırk gözetmeksizin senin için bir ananın evladı oluyor. Kimbilir belki de bu yüzden kadınlardan kolay kolay seri katil çıkmıyor.Tüm bunları düşünürken aklıma erkek bir düşünür olan Krishnamurti'nin sözü geliyor : "Çocuklarınızı sevseydiniz savaş olmazdı." Birgün çocuklarımızı gerçekten sevebilmeyi diliyorum...

    ReplyDelete
  10. Subayın gözünden: "Bu lanet olası herif, biz asillere nasıl davranılması gerektiğini öğrenecek. Böyle küçük cezalarla yırttığı için çok şanslı! Hem bize müteşekkir olmalı; ona yemek ve yatacak yer veriyoruz. Medeniyetin nimetlerinden faydalanmasını sağlıyoruz. Başka ülkelerde insanlara zorbaca davranılırken, biz sadece insanların özgürlüğü için çalışıyoruz. Ülkem benimle ve arkadaşlarımla gurur duyuyor olmalı."

    Fotoğrafçının gözünden: "Evet, en çok ses getiren fotoğraf benim olacak. Herkes görmeli bunu. Acaba suçu neydi bu adamın? Neden ceza verdiler ona? Hayır, hayır! Bunları düşünmemeliyim. Onlar asker, işlerini yapıyor ve ben de fotoğrafçıyım, işimi yapmalıyım. Sorgulamak değil benim işim. Ama bunu hak etti mi gerçekten? Rütbeleri vicdanlarından daha mı üstte? Akşam yemeğinde ne var acaba? Karnım gurulduyor. Peki bu zavallı bizim yediklerimizden yiyebilecek mi? Görünüşe bakılırsa pek iyi davranmıyorlar ona! Bunları kafamdan atmalıyım. Karıma ve çocuklarıma bakabilmek için, vicdanım ile arama biraz mesafe koymalıyım."

    Tutsak adamın gözünden: "Tanrım lütfen beni bu utançtan kurtar. Hiçbir suçum yokken neden bu caniliği bana reva görüyorlar? Tüm bu gözlerin öfkesini üstümde toplayacak kadar onlara ne yaptım? Sırtımda yaralar açacak hiç bir kırbaç darbesi şu an içinde bulunduğum durum kadar canımı yakamaz. Keşke ayaklarıma taş bağlayıp denize atsalardı ya da kafama bir kurşun sıksalar... Ama onların kurşunları benim kafama sıkılamayacak kadar değerli. Bu işi kendim halletmeliyim. Ama burdan kurtulabilirsem oğlumu yeniden görebilirim. Annesinin mezarına birlikte gidebiliriz. Evet, evet. Onun için yaşamalıyım, biraz daha dayanmalıyım..."

    Seyircinin gözünden: Ah insanlar! Ve insan görünenler... Nasıl da takınmışlar insan maskelerini! Şu an ne hissediyorum? Hiç bir şey. Evet, hiç bir şey! "Acıma" ya da "öfke" belki de... İki dakika sonra hiç bir şey olmamışcasına parmağımı klavyemin üzerinde önemsiz yazılar yazmak için kaydıracağım ve dünyadaki gerçeklerin ne kadar acımasız olduğunu düşünüp, daha sonra bunu onaylarcasına şöyle manidar bir şekilde kafamı aşağı yukarı oynatarak, koltuğuma yaslanacağım ve yarın hangi filmi seyretsem ya da nereye gitsem diye düşüneceğim! Dünyadaki tüm can sıkıcı olaylara öfkelenip, tüm haksızlıklara karşıyım deyip, tepki olarak sadece birkaç yazı yazıp belki bazı dostlarıma hayatın acımasız olduğundan filan bahsedeceğim. Tepkimi göstermek için bir tankın altında ezilmeyi, savunduğum değerler uğruna hapishaneye girmeyi hatta bırakın bunları, destek olabilmek adına saçımı kazıtmayı bile göze alamayacağım. Ve sonra demokrasiden, medeniyetten, refah bir yaşamdan, halkların kardeşliğinden vs. bahsedeceğim.

    O mazlum insanın çaresizlik içindeki halini görüp, "yazık" demeyeceğim. Çünkü asıl acınması gereken o değil, bu fotoğrafa bakıp, her seferinde dünyadaki zalimlere nefret duyduğu halde, kendi rahatı için hiç bir sorumluluk almayan ve insan olmaktan kaçan ben ve benim gibilerdir.

    ReplyDelete
  11. ne kadarda güzel bir gün hatıra fotoğrafı çektirmek için,
    utanmamak için ne kadarda estetiksiniz onca insanın karşısında suyla buluşmanızda.
    ne kadar güzel bir gün özgürlüğünüzü haykırmak için
    bir bez parçasına sıkışmış vücutlar imrenerek size bakıyor
    çünkü siz yaşıyorsunuz efendim
    suya dokunan sizsiniz onların ağır namluları var
    nasılda imreniyorlar bir kere siz olabilmek için
    bir kere nefes alabilmek sigara olmadan
    dumanı çıplak salmak için güverteye nasılda imreniyorlar
    sıcak banyonuzda böylesine rahatken
    haksızlık etmiyor musunuz bunca insana efendim
    bu güzel endamınızı sergilerken hiç düşünmüyor musunuz
    üniformalı askerleri
    ne kadarda güzel
    siz özgürsünüz
    bir kova su kadar, bir sabun köpüğü kadar özgürsünüz
    şimdi banyo sonrası keyif kahvesini hakeden sizsiniz
    çünkü siz özgürsünüz

    ReplyDelete
  12. Savaşın rahminden doğan adam!
    İnsanlığın arasına doğduğun bugün,
    Sanmaki çıplaklığında tek günün
    Değil mi ki seni dölleyen kin, nefret ve zulüm
    Acı çektirecek sana hergün

    ReplyDelete
  13. Birlikte yaşamayı beceremeyip savaşalım. Kaybedene hayatı zindan edelim, sonra o kazansın ve bize aynısını yapsın. Yaşasın medeniyet !

    ReplyDelete
  14. Sen yansan da,
    ben yansam da,
    biz yansak da,,
    Aydınlatamıyorsak dibimizi..
    İçine eriyen bir mum gibi,
    acı çekecek hep İnsanlık !

    ReplyDelete
  15. Fotoğraftaki herkesi çıplak düşündüğümde de aynı oranda rahatsız oluyorum. Benim utandığım şey gördüğüm iktidar; yeri silen adama bakan onlarca pişkin ve kayıtsız yüz, göğe uzanan dev penisler! Yoksa çıplaklık utanılacak bir şey değildir. Aksine, insanı özgürleştirir.

    ReplyDelete
  16. Ben senim şimdi; çırılçıplak, yerde dizlerim, öyle üşüyorum ki. Ben senim şimdi; kaldırmak istemiyorum başımı, utandığımdan değil, çıplaklığımdan utanmalı mıyım? Elimdeki bezden, önümde duran su dolu kovadan? Utanmıyorum. Görmek istemiyorum sadece. Gülümsemek güzeldir zihnimde, görmeyeyim karşımda duran o şeyleri, yıkılmasın inandıklarım.
    Ses niye böyle yayılıyor; belki kulaklarım için de bulabilirdim bir şeyler.
    Demek hissedebiliyorum hala, buna sevinmeliyim. Hayal kırıklığım taşıyor bedenimden, sabunlu suya karışıyor.

    Ben, korkuyorum. Ölmekten çok, buradan çıkmaktan, sonraki benden korkuyorum.

    ReplyDelete
  17. Ben senim şimdi; çırılçıplak, yerde dizlerim, öyle üşüyorum ki. Ben senim şimdi; kaldırmak istemiyorum başımı, utandığımdan değil, çıplaklığımdan utanmalı mıyım? Elimdeki bezden, önümde duran su dolu kovadan? Utanmıyorum. Görmek istemiyorum sadece. Gülümsemek güzeldir zihnimde, görmeyeyim karşımda duran o şeyleri, yıkılmasın inandıklarım.
    Ses niye böyle yayılıyor; belki kulaklarım için de bulabilirdim bir şeyler.
    Demek hissedebiliyorum hala, buna sevinmeliyim. Hayal kırıklığım taşıyor bedenimden, sabunlu suya karışıyor.

    Ben, korkuyorum. Ölmekten çok, buradan çıkmaktan, sonraki benden korkuyorum.

    ReplyDelete