05 December 2011

Artık Haftada Bir!

Bu hafta eskilerden bir fotoğraf var...

Üç günde bir yazmaya zaman bulmak biraz zor oluyor galiba... Gelen yorumların bir çoğunun üç-dört kelime olmasından anladık...

Beslenme Çantasına, artık haftada bir, pazartesi günleri görsel yükleyeceğiz...

Arayı açma, yaz olur mu !

16 comments:

  1. Salvador Dali'yi hatirlatti bana ilk bakista bu fotograf. surrealist bir atmosferi var.
    bedensiz ruhlar neden bizi korkutur? kendimiz gibi olmayandan korktugumuz gibi, dislariz da onu. otekilestiririz.
    ya da gorunmez guclerin (!) etkisiyle yasadigimiz korku ile kendi golgesinden bile korkan, susan, eleştirmeyen bir topluma mi bakiyoruz?

    ReplyDelete
  2. “tamam tamam ürktüm, hadi git şimdi buradan, bir gören olacak” dedi cini ortaya çıkaran ve artık cinin, kendisi için bir tehdit olduğunu fark eden kişi. KorkarMIŞ(!) gibi yaptı, başka gören olursa diye. Oysa biliyordu, verilmemiş bir hesabı vardı ona ve zaman gittikçe daralıyordu!

    ReplyDelete
  3. Gidecekken aklım kalmış sende,
    Almak için geri gelmişim.
    Bir hesabımız vardı ya görülecek,
    Hayal et işte
    Hayaletmişim ,işi bitirmişim.

    ReplyDelete
  4. 05 Aralık 2011, Konuşan sütun önündeki 27.nöbet günü. Sütundan gelen sesler ve seslerin amacı hakkında daha kesin deliller bulmayı umuyorum.

    03 Aralık 2011 günü 25. nöbet gününde düşüncelerimi ele geçirmek için gayet açık bir girişmde bulunan sesleri püskürtmeyi başarmış ancak asıl amaçlarının ne olduğu konusunda kesin kanıt ... DUUURRRR ! ...

    Rapor: Seslerin sahibi sonunda göründü. Bana saldırdı ve vurmaya çalıştı ancak eylemini tamamlamadan kaçtı. Evet, artık sadece seslerden değil, sütunun içerisinde birisinin olduğundan ve beni ele geçirip yok etmek istediğinden eminim. Ama yalnız beni mi? Belki herkesi. Sıradaki aramızdan herhangi bir olabilir...

    Tolga Erbilgin

    ReplyDelete
  5. nesnelerin canı vardı, seninki bende kaldı...
    yerleri kire pasa bıraktım...
    iki sandalye çektim...
    nefret tanrıları bir sütun bırakmıştı, belki kalem olur tenine yazardın...
    aynalardan korkardım, bütün aynaları sakladım...
    ama o kalem aynam oldu delirdim,
    halbuki kendimden hiç korkmazdım...
    meydan okudum...
    çığlığım rüzgarım oldu...
    önce aklımı uçurdum kendi ellerimle...
    iki sandalye de boşaldı...
    saklanacak yer kalmadı...
    can çıktı...
    kavga bitti dedim...
    nefret tanrılarının kahkasını duydum...
    nefret tanrıları mutlu...
    her seferinde dirildik, çoğaldık, korktuk...

    ReplyDelete
  6. orta yaşını geçkince her erkek gibiydi o da. yılların yorgunluğunun öfkesi birazcık yüzüne düşmüş idi. çok kötü biri sayılmazdı elbet, lakin ender bulunan, dürüst esnaflardan da değildi. inandığı tüm dogmalarıyla da örtüşmezdi gündelik yaşamında. biraz da kibirliydi. hemen parlayıverir sonra durulurdu. hani deriz ya bazısı için; “İyi adamdır ama…” ellerinden ayrılışı yarım kalmış eldiven teki, ürkek ayak çekişleri işte bu ‘ama’dandı.
    henüz oturmuştu ve gelmesini beklediği kişinin sabırsızlığı içerisindeydi. nereye oturacağını bilemedi. bulunduğu mecra nedeniyle hemen işi görülüvere de ayrılırıvereydi dileği. içeri girdi, her zamanki soğuk beton kokusunu,biraz heyecandan şişip inen ciğerlerine çekti. her zamankinden suçlu duran taşı ve bekleme sandalyesinin ezberini bozan yerini yadırgamıştı.telaşını dizginleyip tam oturacaktı ki geleneksel korkularının içinden hangisini seçeceğini bilemeyerek çekiverdi kendini, kendine endişeyle. beklediği kişi artık aynı kişi değildi…

    ReplyDelete
  7. Camera’sını getirip salona kurdu. Karşısındaki sandalyeye geçip oturdu ve bekledi. Işık patladığı anda camera’dan dumanlar yükseldi. Sonra, aaaaaaaaaaaaaaaaahhhhhhhhhhhhhhh… diye bir çığlık attı Mösyö Lambert, kimsenin duymayacağını bile bile. Cameranın içinde sıkışıp kalmış kötü ruhlardan biri serbest kalmıştı.

    Mösyö Lambert yalnız bir adamdı ama onunki bir şair yalnızlığı değildi. Varlığından şüphe duyacak kadar yalnızdı. Yaşlı annesinin yıllar önceki ölümünün ardından kimseyle göz göze geldiğini hatırlamıyordu. Yolda yürürken yanından geçen biri ona çarptığında dönüp özür dilemezdi sözgelimi, trende yanındaki boş koltuğa oturmak isteyen olmazdı... Yalnızca hayvanlar ve çocuklar –sevmeseler de- görür gibiydiler onu. Bir keresinde bir kedi almıştı, ertesi gün kediyi evde bulamadı. Oysa evin tüm pencereleri ve kapıları kapalıydı. Bir hafta sonra kediyi komşunun çocuğunun kucağında gördü. Sapsarı, uzun tüylü, bilmediği şey yokmuş gibi bakan bir kediydi. Gidip kedisini geri almak istedi ama çocuk ciyak ciyak bağırarak annesini yardıma çağırdı. Bu arada kediden de bir tırmık yedi.

    Geçen sabah da gazete alırken gökyüzüne bakıp havayı koklamış ‘merhaba bayım, güzel bir gün olacak’ deyip bir sohbet başlatmak istemişti ama satıcı kafasını kaldırmadan işine devam etmişti. O da gazetesini alıp parayı tezgâhın üstüne bırakmış ve gitmişti. Yanlış bir şey mi söylemişti yoksa adam –nasıl oluyorsa- onun zavallı, acınası bir yaratık olduğunu mu anlamıştı? Belki de görünmüyordu ya da sesi duyulmuyordu, belki Mösyö Lambert yoktu ya da ölüydü çoktandır. Peki ölü bir insanın nasıl olur da kalbi böyle sızlardı?

    Mösyö Lambert o gün gazetede yeni bir icadın haberini okudu. Camera denilen bu alet birtakım ışık marifetleriyle, camının önünde duran her şeyin bir suretini çıkarıyormuş. Mösyö Lambert böylece varlığını –ya da yokluğunu- kanıtlayabileceğini düşündü. Aletin bu işlemi yaparken suretini çıkardığı insanın ruhunu da ele geçirip, içine hapsettiğine dair kimi söylentiler de varmış ama gazetecinin yazdığına göre bu söylentilere kulak asmamak gerekirmiş. Bu çağdışı düşüncelere inanmak Fransa’nın gelişiminin önünde engelmiş falan filan… Mösyö L. ruhunun ele geçirilmesinden korkmuyordu. Ve işte o gün ne pahasına olursa olsun bir camera satın almaya karar vermişti.

    ReplyDelete
  8. Charlie Chaplin, Marx in hayaletini gorunce korkupta altina yapmis sanki.

    ReplyDelete
  9. insan; her gün yaşlanan kendine aynada bakmaktan korkmuyorsa,hayaletinden de ancak bu kadar korkabilirdi..
    -- çok korktum! hadi git başımdan!. dercesine ...

    ReplyDelete
  10. 'Her sabah aynı şey' diye düşündü. Aynaya baktığında gözlerinin altındaki morluklar dikkatini çekti. 'Her sabah aynı şey' diye yineledi. Tam altı aydır aynı rüyayı görüyordu. Üstelik geceyarısı 3'ü 2 geçe. Her gece rüyayı tamaladıktan sonra uyanıyordu. Sonra işe gidene kadar uyuyamıyor, yatağın içinde kıvranıp duruyordu. Rüyasında fotoğraf çektirmek için bir stüdyoya giriyor ve bir sandalyeye tüneyip bekliyordu. Uzunca bir süre ortalıkta kimse görünmeyince, kimse var mı yok mu diye bakmaya yeltendiği anda birden kendi sureti karşısında beliriveriyordu. Hayalet öfkeli bir şekilde boğazına yapışacağı sırada uykusundan ter içinde uyanıyordu. Altı ay önce karabasanı ilk kez gördüğü gece, bir davetten dönmüştü. Yemekte fazla kaçırdığını düşündü, ancak ertesi gece ve onu izleyen 178 gece aynı karabasan koynuna girmeye devam etti. Artık bu durum dayanılmaz bir hal almaya başlamıştı. İşine bile doğru dürüst veremiyordu kendini. Gitmediği doktor ya da terapist kalmamıştı. Hiç biri bu duruma çare bulamıyordu. Birgün masasının başında dalgın dalgın otururken kafasında bir görüntü canlandı. Loş bir stüdyoda oturmuş vesikalık fotoğrafını çekecek fotoğrafçıyı bekliyordu. Masadan yavaşça kalktı ve yan masadaki arkadaşına caddenin sonundaki fotoğraf stüdyosuna gitmesi gerektiğini, yarım saat içinde geri döneceğini söyleyerek ofisten çıktı.

    ReplyDelete
  11. Öfkemi koca bir taşa çevirdim.
    Varsın bıraktığım yerde dursun,
    Hayatıma müdahale etmesin diye.
    Dikkat çekmemesi için
    Biraz yontup şekil verdim hatta,
    Tıpkı dekoratif bir nesne gibi koydum odanın ortasına.
    Lakin yine de durmadı yerinde.
    Dokunan ilk kişiye fırlayıp saldırdı yine.

    ReplyDelete
  12. Öfkemi koca bir taşa çevirdim.
    Varsın bıraktığım yerde dursun,
    Hayatıma müdahale etmesin diye.
    Dikkat çekmemesi için
    Biraz yontup şekil verdim hatta,
    Tıpkı dekoratif bir nesne gibi koydum odanın ortasına.
    Lakin yine de durmadı yerinde.
    Dokunan ilk kişiye fırlayıp saldırdı yine.

    ReplyDelete
  13. Ey sihirli kutu söyle bana !
    Gerçek acılarım mı
    Yoksa,
    Düşsel korkularım mı
    Kayıt ettiğin,
    O yalancı hafızana..

    Sus, dur, sakın konuşma !
    Biliyorum aslında
    Herşey zannetmeler yumağı,
    Koskocaman ilahi bir şaka..

    ReplyDelete
  14. Öfkemi koca bir taşa çevirdim.
    Varsın bıraktığım yerde dursun,
    Hayatıma müdahale etmesin diye.
    Dikkat çekmemesi için
    Biraz yontup şekil verdim hatta,
    Tıpkı dekoratif bir nesne gibi koydum odanın ortasına.
    Lakin yine de durmadı yerinde.
    Dokunan ilk kişiye fırlayıp saldırdı yine.

    ReplyDelete
  15. Bakma bana öyle,
    Bakma dedim, korkutma beni!
    Neden anlamadım bende aslında.
    Nerden çıktı o insanlar, nasıl kaybettim ben saati...
    Bulacağım ama, merak etme sen.
    Çullanma üstüme kızmışsın gibi.
    Tamam tamam, bende sana bakmayacağım koyun gibi, korkmuş gibi.
    Sen yinede bakma bana.
    Belki korkarım...

    ReplyDelete
  16. :) dedemin Zenith'ini kurcalarken yanlışlıkla çekilmiş bir fotoğraf.Bu nasıl olmuştur ki derken arkamdan annemin sesi, filmi sarmayı unutmuşum öyle diyor.. Önce şaşkınlıkla büyüyen gözlerim, ardından ben bununla neler yaparım neler hayali ve multiple exposure tekniğiyle tanışma,bendeki heyecan,Ondaki ifade..
    *bu fotoğraf kadar olmasa da beni kendi kısa sayılabilecek tarihimin baya bir ötesine götürdü :)

    ReplyDelete